Migren ve fiziksel egzersiz arasındaki ilişki
Migren, Avrupa nüfusunun yaklaşık%15'ini etkileyen en yaygın nörolojik
hastalıktır. Genellikle baş
ağrısı fiziksel aktivite ile ağırlaşır. Dahası, migren, iş ve sosyal hayattan devamsızlığı
ve toplumdan sosyal izolasyon sonucu kopmaya neden olabilir. Ayrıca, kalp-damar hastalıkları
için risk faktörüdür.
Fiziksel egzersiz ve migren
arasındaki ilişkiler - epidemiyolojik kanıt
Varkey ve arkadaşları dünyanın en büyük epidemiyolojik
çalışmalarından birini yaptı. Bireyler kullanan Nord-Trøndelag Sağlık
Araştırması (HUNT), ileriye dönük ve kesitsel bir tasarım kullanarak iki bölüme
ayrıldı. Çalışmanın birinci bölümünde (1984–1986), baş ağrısı ve analjezik
ilaçsız olarak nitelendirilen toplam 22.397 katılımcı, egzersizle ilgili bir
anketi yanıtladı. On bir yıl sonra katılımcılar fiziksel aktivite ve baş
ağrısı ile ilgili bir ankete cevap verdiler. Fiziksel olarak aktif
bireyler, fiziksel olarak aktif olmayan kişilere göre daha az migren dışı baş
ağrısı rapor ettiler.
Migren atakları için tetikleyici bir
faktör olarak egzersiz - klinik kanıt
Chen ve arkadaşları 1963 adet adolesan
dönemdeki gençle bir araştırma yaptılar. Migren olan gençlerde migren olmayanlara
nazaran efora bağlı baş ağrısı çok daha fazla olduğu ortaya çıktı. Ayrıca bazı
migren hastalarında mide bulantısı ve kusma ortaya çıktığı için egzersiz yarı
da kesilmiştir. Ancak bu da şu soruyu akla getirmektedir: Ortaya çıkan bu baş
ağrısı sadece egzersizden oluşan baş ağrısı mı yoksa egzersiz migreni mi
tetikledi?
Migrenin akut durumundaki egzersiz
Bilgimiz dahilinde, neredeyse tüm çalışmalar, egzersizin profilaktik tedavi olarak
etkinliğini araştırmıştır. Egzersizde migrenin akut tedavisi olarak tanımlanan
veriler, prodromal evrede koşarak ataklarını bırakan auralı epizodik migreni
olan 43 yaşındaki bir Kafkasyalı kadına ait vaka raporları şeklindedir. Başka
bir vaka hikayesi, hızlı ve yoğun koşularla saldırıyı başarıyla durdurduğunu
bildirmiştir.
Araştırmacı, egzersiz etkinliğinin kan damarlarındaki makro mekanizma ve migren
atağına yol açan hormon dengesizliğini düzenleyen mikro mekanizma nedeniyle
olabileceğini öne sürdü. Klinik gözlemlerden hipotezleri doğrulamak için klinik
denemelere ihtiyaç vardır, bu tipte bir egzersiz bazılarında akut tedavi olarak
kullanılabilir.
Fiziksel egzersiz ile migren
arasındaki faydalı ve problemli ilişkilerde patofizyolojik açıklamalar /
mekanizma teorileri
1) Migren ataklarının egzersizle
tetiklenmesini açıklayan mekanizmalar
Nöropeptid hipokretinin işlev bozukluğu ile
başlayabiliriz. Hipokretin, hipotalamus tarafından üretilir uyku ve uyarılmanın
düzenlenmesinde rol oynar. Migren hastalarında hipokretinlerin çeşitli
işlevleri bozulmaktadır ve bunu sonucu da aşırı uykululuk, yiyecek istekleri,
esneme ve yorgunluk gibi migren atağı öncesinde görülen premoni semptom
patofizyolojisi görülebilir. Hastalar sıklıkla uykunun migren atağını
keseceğini söylemektedir. Buna ek olarak çalışmış olduğumuz triatletlerde
hipokretin seviyesi değişmiş ve rahatsız uyku bildirilmiştir. Bu nedenle,
kuvvetli egzersiz, hypocretin yolunun etkisiyle saldırıları teorik olarak
başlatır
Laktat kaynaklı olumsuz enerji metabolizması : Anaerobik
egzersizin yan ürünü laktattır. Manyetik rezonans spektroskopisi, yüksek migren
sıklığının artmış beyin laktat seviyeleri ile ilişkili olduğunu göstermiştir
CGRP kalsitonin ile ilişkili bir nöropeptid olup, santral ve periferik sinir
sisteminde yaygın olarak bulunan sinir yollarının damar genişlemesi ve duyusal
iletimi ile sonuçlanmasına yol açar. Ağrılı
durumlarda artar ve migren atakları sırasında salıverilir.
Egzersiz sırasında, CGRP seviyeleri yükselir ve geç
başlangıçlı kas ağrısındaki artmış ağrı ile CGRP seviyesinin ilişkili olduğuna
inanılır. CGRP seviyesi migren hastalarında egzersiz sırasında ölçülmemiştir,
bu nedenle yoğun egzersiz programı uygulanan migren hastalarında eğer migren
tetiklenirse bunun nedeninin CGRP olabileceğini düşünülmektedir.
2) Akut migren ağrısının şiddetlenmesi için
mekanizmalar
Trigeminal sinirin perivasküler sinir afferentleri,
özellikle meninkslerde arterleri çevreler. Ayrıca trigeminal sinirin
perivasküler sinir afferentleri dokuyu hassaslaştıran pro inflamatuar
maddelerin salınıma yol açabilir. Migren atağı trigeminal siniri uyarır böylece
dokulardaki sensitizasyon artar. Bu nedenle, normal koşullar altında bile
algılanmamış normal nabızlar, migren atağı sırasında ağrı olarak yaşanabilir. Bu
durumda, kalp atış hızını ve / veya arter akışını artıran her aktivite,
hastalar tarafından zonklayan ağrı olarak artan nabızlara neden olur.
Gerilim tipi baş ağrısı olanların aksine, migren
hastalarının çoğu, migren ağrıları sırasında rutin fiziksel aktiviteden
kaçınırlar ancak ital boğulma ile arteryel nabız arasında geçici bir ilişki
bulunmaması, meningeal arteryel nabzın ağrı şiddetlenmesinde küçük bir rol
oynadığını gösterir.
3) Migrende egzersizin terapötik etki mekanizmaları
Endojen opioidler ağrıyı module eder. Migren öncesi kişilerde bir ağrı
oluşmadığı için endojen opioid seviyesi düşüktür. Migren atak şeklinde
gerçekleştiği için atak sırasında yeterli seviyeye
ulaşmaz ve bu yüzde dolayı kişi ağrı hisseder. Endojen opioidlerin seviyesi
ancak atak sonrasında yeterli seviyeye ulaşır.Egzersiz
sonrası beta-endorfin oluşması için anaerobik eşiğin aşılması gerekir. Daha
düşük yoğunluklu bir egzersizle programa devam edilirse egzersizin süresi 50
dakikaya kadar uzayabilir. Beta-endorfin, ön hipofiz tarafından üretilir. Ön ve
postsinaptik opioid reseptörlere bağlanarak analjezi sağlayan bir endojen opioiddir.
Periferik sinir sisteminde, P maddesinin salınımını engellediği ve böylece ağrı
yollarının iletimini azalttığı görülürken, merkezi sinir sisteminde GABA
salınımını engellemek için presinaptik etki gösterir. Bu hareketle ilişkili
olarak aşırı dopamin üretimine neden olur.
Migren hastalarında sağlıklı kişilerle yapılan
kontrollere kıyasla beta-endorfin seviyelerinin daha düşük olduğu bulunmuştur.
Yapılan incelemelerde bu opioidin, kronik migren hastalarında daha da düşük
olduğu bulundu. Yapılan incelemeler gösterdi ki beta endorfin seviyesini
egzersizin arttırdığı bulunmuştur.
Köseoğlu ve arkadaşları, migren hastaları üzerinde bir
çalışma yaptılar.Çalışma şu şekildeydi: hastalardan egzersiz yapmaları istendi
ancak egzersiz migrenin olmadığı baş ağrısının oluşmadığı zamanlarda yapıldı ve
maksimum kalp hızının %60-80ine çıkıncaya kadar devam edildi. 6 hafta süren bu
çalışmada hastalardan haftada 2-3 kez 40-50 dakika süren egzersiz yapmaları
istendi. Bu çalışmayı aura hastalığı olmayan 40 kadın üzerinde yaptılar.
Beta-endorfin seviyeleri, egzersiz programından önce ve sonra çekildi. Egzersiz
sonrası seviyenin egzersiz öncesine kıyasla iki katına çıktığı görüldü.
Egzersiz, beta-endorfinin artmasıyla sonuçlandı, bu da şunu göstermektedir ki
egzersiz yapan bireylerde daha az baş ağrısı ortaya çıkabilir.
Beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF), nöronların
büyümesinde, farklılaşmasında ve hayatta kalmasında rol aldığı düşünülen büyüme
faktörleriyle ilgili bir polipeptittir. BDNF'nin trigeminal ganglion
nöronlarından salınması, CGRP gibi inflamatuar mediatörler tarafından
indüklenir ve nöral yolakların değişmiş yol haritası ile sonuçlanır. Serum BDNF
seviyesinin migren atakları sırasında interiktal döneme göre istatistiksel
olarak daha yüksek olduğu görülmüştür.
Migren atağı sırasında BDNF seviyesinin yükseldiği görülmüştür
ve BDNF’ nin merkezi sensitizasyonu arttırdığı bununda ağrı yollarını
etkilediği böylece ağrını sürekli hissedildiği düşünülebilir. Deneklerde BDNF seviyesinin egzersiz sonrası
arttığı görülmüştür.
Egzersiz sonrası yüksek BDNF seviyelerinin, nöronal kaybı önlediği ve hayvan
çalışmalarında bilişsel işlev üzerinde olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Beta bloker ve anjiyotensin-2
inhibitörleri, migren için profilaksi olarak kullanılabilir.
Noradrenerjik nöronların locus coeruleustan nöronal ateşlemesinin azaltılması,
GABA'nın periaqueductal gri maddeden ateşlenme oranının düzenlenmesi ve bazı
serotonin reseptörlerinin tıkanması dahil olmak üzere çok sayıda eylem modu öne
sürülmüştür. Bununla birlikte, kalp debisini ve kan basıncını azaltarak düzenli
bir kan basıncını muhafaza ederken, bu profilaktikler, migren hastalarının
serebral vazoreaktivitenin otonomik kontrolünü engelledikleri bilindiğinden
migren aktivitesini önleyebilir. Egzersizin kan
basıncı ve kalp debisi değiştirdiği böylece migren üzerinde profilaktik bir
etkiye sahip olduğu kilit bir mekanizma olduğu düşünülebilir.
SONUÇ
Sonuç olarak, etkinlik, minimal yan etkiler, çoklu sağlık yararları ve maliyet tasarruflarının bu kombinasyonu göz önüne alındığında, egzersiz programlarının migren yönetiminde önemli olduğu görülmektedir.
Hazırlayan: Sefer Ali İnanıcı
Yorumlar (0)
Bu yazıya henüz yorum yapılmamış.